29 Haziran 2012 Cuma

Kör, Sağır, Dilsiz

Eskiden uyurdum,
Sabah olurdu.
Son zamanlarda ise uyanıkken yazdığım adamı,
O ne ara daldığımı bilmediğim kısa uykularımda yaşarken buluyorum kendimi.
Sana okutmak için beklettiğim kelimelere ayıp.

Sesini ve kokunu merak ederdim önceden.
(Merakımı gidermek pek de güzel sonuçlar doğurmadı tabi)
Şimdi seni merak etmek bile lüks.
Ne yapıyorsun adam?
Neden kalmadın bana kadar?

Saçlarının rüzgarı başımı döndürürdü adam.
Bir keresinde saçların, ellerimin yıldız eksikliğini tamamlamıştı.
Saçların, rüzgarı fazlasıyla yakışıklı yapıyordu adam.
Şimdiyse bulutları kalbime taşıyor saçların.
Yağmur sessizliğini biriktiren gök/yüzünle beraber.
Dilsizlik kuyuna düşen cümlelerini siyah bir ışıkla dinliyorum.
Duymuyorsun.
Çünkü bana sağırsın sen.
Oysa başkalarının aslında çıkarmadıkları sesleri bile 
Duyabildiğini iddia ediyorsun.

Gözlerini bana devir istedim.
Ben bakamıyordum gözlerine,
Çünkü kirpiklerinde ölü kadınlar vardı.
Ben ölmek istemedim ki, seninle yaşamak istedim sadece.
Ne var biliyor musun?
Etrafında olan onca kadından hiç biri,
Yüzüne güneş düştüğünde, benim içimden geçenleri görmiycek.
Gerçi sen de görmüyorsun ki.
Çünkü körsün bana sen.

Bedenim sana aç benim.
Bilmiyorsun sen.
Sana olan ihtiyacım çok gürültülü.
İki elin vardı senin, neden biri benim elimde değil diye içerlerdim.
Yüzünün fırtınasında çatlamıştı göğüs kafesim.
Senin göğüs kafesinde nefes almak isterdim.
Sıcacık derin, tenimi yaksaydı ya ne olurdu?
Ama teninin tenime kıyısı yoktu.
Sen iki kelime öteye gidemeyen gemilere binip, 
Kaçmaya çalışıyordun.
Ben ise sana, okyanusları emanet eden cümlelerimden utanıyordum.

Sonsuzluk ne bilmiyorum ama,
İyi ki başlamamışız biz senle.
İyi ki bitmemişim ben sana.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder